11 Mayıs 2010 Salı

ÖMRÜNCE SIZLAYACAK :?

herkes kendi ateşini başkasının cehenneminde sınar


kendi külünde söner bütün rüzgarlarına yazıldığın akşam



ateş tadında kum tadında kalarak

derinleştirir bazı ayrılıkları zaman



al ağrını git burdan

en uzun eylülü ömrümüzün



uyutmuyor seni ne kömürleşmiş bu gurur

ne göğsündeki kaplan



seçilmiş taş milyonlarca taş arasından

başını vurduğun

çok gençti genç olmak için bile

kendi zamanına muhtaç

kendiyle dargın



daha yolun başında görülüyordu

menzilindeki noksan



ömrünce sızlayacak

kayıplar sarayında ateşte unuttuğun ferman.

RUYASIZ UYANAMAM :?

RÜZGARSIZ UYANAMAM






Gün batarken ayrılırsak eğer

Gizlice bakışlarını doldur koynuma

Güneşsiz ayrılamam



Az sonra

Suyu kesilecek insan ırmağının

Yeminim var şafaklar adına

Yorgun yüreklere biraz umut

Biraz sevgi sunmadan duramam



Doğanın dudaklarında dolaşır ellerim

Yaşamın tenini okşarım bütün gece

Karanlıklara karşı biraz bilim

Biraz estetik

Şiirsiz uyuyamam



Sular çoktan ışıdı koynumda

Gel artık uyandır beni

Seher vakti dağıt saçlarını yüzüme

Rüzgarsız uyanamam



İstersen fırtınalar yarat soluğunla

Yorganı kaldırıp savur üstümden

Kendinle ört her yerimi

Gün doğarken sensizliğe dayanamam

SEN GİDELİ : ?

Hani saz çalınırdı ölüm


Türküler söylenirdi kan

Sen gideli kaç mevsim

Kaç yıl geçti aradan

Şimdi rakı sofrasında

Evvel zaman diyor biri

Diğeri kalbur saman

Oysa hala günün yüreğinde

Elektrik tadında bağıran

Kara bir katrandır zaman



O barut soluğu gecelerde

Sanki hiç yürünmemiş gibi

Ve çökülmemiş gibi korkunun üstüne

Yaşam vurulmuş diyorlar

Aşklar susmuş seninle birlikte

Bütün gözlerde aynı yılgınlık

Aynı alkol aynı bunalım

Ne bir çocukta görüyorlar sabahı

Ne fışkıran bir çiçekte



Hangi sabır demişti dağlar

Aşk demişti ya deniz

Nasıl geldik bu günlere

Bu duyarsız yerlere nasıl

Şimdi rakı sofrasında

Evvel zaman diyor biri

Diğeri kalbur saman

Oysa hala her an

Çırılçıplaktır bir yeşilin

Ateşte çığlığıdır yaşanan

ÇAGLADIK CA ÇOŞSUN SU :?

Seni seviyorum


çağladıkça coşan su

estikçe dellenen rüzgar

ekildikçe anaçlaşan toprak

öğütler bunu bana



seni severken

türküden türküye geçer ırmak

toprak yaz yağmurlarıyla oynaşır

öğle tozlarıyla dolanır rüzgar ufku

adınla uyarırlar beni



seni seviyorum

bağda çillenen salkım

dalda allanan meyva

öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu

öğütler bunu bana



seni severken

yaz güneşi şehvete boğar bahçeyi

kükürt adetleriyle solar bağ yaprakları

ballı incirde yaşar -bin bir cilveli- aşklarını

turunç gerdanlı kuşlar

haberler getirir sağdıçlarım

gül kurusu mektuplar



seni seviyorum

hayra yorulan düşler

ceviz sandıkta bekarlığının gül suları

taş yastıklarda zümrütüanka kuşları

öğütler bunu bana

SANA SON MEKTUBUM DUR:?

Beni rüzgâra verme


Öfkeli bir deniz gibi

Üstünden atma beni

Yazdığın gibi silme



Yumlama parçalama

Ne yapsam kırılmaz diye

İtme koca dağlardan

Gidip gelip ağlatma



Bu bensiz yapamaz de

İçimin derinlerine sakla

Gösterme kimseye beni

Gönlünde tut bırakma



Kuşlara parçalatma

Çöllere koyup dönme

Gözden çıkarma beni

Tam her şeyimi aydınlatırken

Yeter bu kadar deyip sönme



Bir gidip bir gelip

Çocuk gibi oyalama

Korkutma yıldırma beni

Beni sakın bırakma

BANA BUNU YAPMAYACAKTIN.?

Bana bunu yapmayacaktın


Öyle sırtımdan vurmayacaktın beni

Gelişin gibi onurlu olmalıydı gidişin

Ve öylesine gururlu bitişin.

Gel gör ki kötü oynadın bu oyunu

Erken düştü masken yüzünden

Demek sen içimde büyüttüğüm bir dev değil

Bir hiçtin

Görüyorsun işte

Gittin

Ve de bittin…



Bana bunu yapmayacaktın

Böyle bir hançerle yıkmayacaktın beni

Bir ihanetin adresi olmamalıydı ayak izlerin

Yoksa ben mi yanlış tanıdım seni?

Yoksa hep böyle kirli miydi senin denizlerin?

İşte ellerimde

Suç ortağın bir sinema bileti

Bir pastane köşesi

Bir tiyatro gişesi.

Bu kadar ucuza gitmeyecektin

Sigara dumanlarında harcamayacaktın bu aşkı

Ve aşk cellatlarına meze yapmayacaktın beni

Şimdi boş bir mezar bulsam

Seni böylesine sevdiği için

Oraya bırakırdım kalbimi…



Bana bunu yapmayacaktın

Böyle küstürmeyecektin şiirlerimi

Kan kırmızısı yağmurlar

Yağdırmayacaktın gecelerime

Kanatlarını kırmayacaktın umutlarımın

Beni böyle çıldırtmayacaktın!



Artık

Adın ihaneti çağrıştırıyor bana

Ve tadın bir yılanın en öldürücü zehrini

Söyle

Şimdi hangi yüreğe saplıyorsun

O acımasız hançerini? ..

Bil ki

Bundan böyle

Yasaklanmış kitaplarım gibisin bana

Yaklaşmam yasak

Dokunmam yasak

Ve ömrümce

Sarılmam yasak sana!..